BEL ALTI VURUŞLARI-4
Tehdit, şantaj davranışının bir numaralı silahı olan bel altı vuruşlarını nasıl önleriz? Nasıl etkisiz hale getiririz veya yok ederiz? SAT(Sualtı Taarruz) ve SAS (Sualtı Savunma)deniz komandolarının bir andı, sloganı, inancı vardır.
-Zoru mutlaka başarırız. İmkansız biraz zaman alır!
Ben bu sözden çok etkilendirdim, bu sözü çok severdim ve en basit görevlerimde bile bu sözü kullanır, bu sözden güç ve ilham alırdım.
Ölüyü diriltmek, olmayan canlıyı yaratmak haricinde biz insanlar her şeyi yaparız, gereken her şeyi de engelleriz! İsa Peygamberin ölüleri dirilttiği söylense de buna inanmıyorum. Bilim adamlarının bazı canlıları yarattıkları söylense de buna da inanmıyorum. Bilim adamları ancak Allah’ın zaten yaratmış olduğu canlıları değişime, dönüşüme, karışıma tabi tutup bir şeyler yaparlar. İsa Peygamber de belki kalp krizi geçiren, kalbi duran birisini hayata döndürmüştür.
Bu saatten sonra teknolojiden vazgeçemeyiz. Basit bir örnek ama bıçak örneğini düşünelim. Yemek yapıp meyve de soyarken önemli alettir, cinayet aleti de olur, intihar aleti de olur. Yasaklamak da çözüm değil. Yasaklar insanı daima tahrik eder, merak ve ilgi uyandırır, adrenalin seviyesini, heyecan hazzını yükseltir. Çocuk yaşta sigaraya alışma sebebi de budur.
O halde tedbir almalıyız veya başka şeyler icat etmeliyiz. Frekans karıştırıcı, görüntü ve ses transferi engelleyici icatlar, keşifler düşünmeli siniz ey bilim adamları ve bilgisayar, teknoloji, İnternet uzmanları! Zaten bu bahsettiklerimin birçoğu üst düzey makamlarda, makam arabalarında, harp gemilerinde, harp uçaklarında kullanılıyor.
Böcek, virüs, gizli kamera aramaya, kontrol etmeye gerek kalmadan öyle bir cihazım olmalı ki, benden görüntü ve ses alamamalı gizli ve sinsi onur avcıları, haysiyet utanmazları, şeref tetikçileri!
Bunu Türk mühendisleri, Türk elektronikçileri üretebilirler! İsviçre CERN deneylerinde Tanrı parçacığı (Aslında bu yedek parça gibi bir şey değildi aranılan, holografik evrende maddeyi havada, boşlukta tutan şeyin ne olduğunu arıyorlardı, mıknatıs mı, zamk mı? Malum, uzayda hepimiz, tüm zerreler ve küreler boşluktayız! Buna kafayı takan ama bulamayan bilim adamı da ‘’ Nerede bu Allah’ın belası parça!’’ diye ararmış hep! Aslında Allah’ın belası değil, Allah’ın nimeti bir parçadır o aradığı!)İşte bilim adamlarımız, bilim hanımefendilerimiz bu yaşam, yer çekimi, var oluş hakkındaki özel bağı arayacak bir seviyeye geldiyse, bizi gizli kamera görüntülerinden, tele kulak dinlemelerinden de kurtarabilir. Harp sahasında bazı radarlar, sonarlar, atış kontrol sistemleri, füzeler özel yapıdadır. Yani geminizi, uçağınızı, füzenizi görünmez bir hale getirebilirler. Düşman karargahlarından, düşman hedeflerinden izlenmesi çok zor hatta mümkün olmayan bir şekilde harekatınızı yapabilirsiniz.
Judo, güreş, karate, kung fu gibi yakın dövüş sanatlarından veya sporlarından örnek vermek etkili oluyor. Bu sporlarda her tekniğin karşı tekniği, her hilenin karşı hilesi vardır. Kurt kapanı yapıyorsa rakip, kurt kapanını çözen bir teknik de vardır.’’ Gardını al!’’ derler! Birçok usta sporcu bana şunu açıkladı. Ne kadar kuvvetli olursan ol, ne kadar çok dövüş tekniği bilirsen bil, karşı teknikleri (düşmanın hilelerine ve tekniklerine karşı önleyici teknikleri veya hilelerini çözücü hileleri) bilmezsen mağlup olmaya mahkumsundur. Önceki yazılarımda judoda hile yapan rakibimin beni bilinçsizce havlu atar hale getirmesini bu yüzden örnek verdim. Mesela alüminyum elektronik sahasında ,baskı ve fotokopi işlemlerinde oldukça önemli işlevlere sahip. Alüminyum folyo kağıtları ile meraklı elektrikçilerin, elektronikçilerin bazı deneyler yaptığını, bu maddenin soğutucu olduğunuz biliyoruz. Ancak amatör meraklılar ve benim gibi bu konularda ilgisiz, bilgisiz insanlardan vazgeçtim, bilimle uğraşan profesyonel elektronikçilerin dahi alüminyumun, çinkonun, civanın, linyitin, borun faydalarını, zararlarını tam olarak saptadıklarını hiç sanmıyorum. Bilim kurgu filmi falan da değil, bir gezegende bulunan ve büyük bir enerji kaynağı olabilecek bir maddenin dünyada bulunmadığı ve dünyaya getirmesi için nakliyat, transfer uzay araçlarının planlandığını dahi duymuşsunuzdur.
Elektronik, teknoloji sahasında sinyal karıştırıcı bir şeyler lazım. Virüs var, virüsten korunma programları var. Bu aşamaları bilen elektronik, teknoloji uzmanları belki ifadesinde zorlandığım koruyucu tedbirleri çoktan geliştirdiler ama elektronik, yedek parça, para, sermaye piyasaları onlara destur vermediği için bu keşif ve icatlarını açıklamaya korkuyorlar!
Bunun dışında gizli kamera, gizli dinleme böcekleri ile insanların özel hayatlarını savcılar, kanunlar ile dahi izleyememeli! Bunu yapmak suç olmalı! Kontrolsüz gizli kamera, dinleme böceği satışları yasaklanmalı. Bunları bit pazarında dahi satacak seviyeler gözden geçirilmeli! Bunlar aynen silah üretimi gibi belgeye, ruhsata, izne tabi tutulmalı. Köprülerden olta atıp balık avlayanlara 200 liraya balık avcısı ruhsatı satma durumlarını düşünen, bunun yasalarını çıkartmaya çalışan kişiler, bunu da düşünmeli! Dünyanın tüm mahkemelerinde gizli veya açık kamera, ses kayıtları ,CD ve kaset, bant denilen şeyler belge olmaktan çıkartılmalı! Çünkü montaj teknikleri ile bir insanın sesi ve görüntüleri ilgisi olmayan durumlara sokulabiliyor. Söylemedikleri hedef kişiye söyletilmiş gibi gösteriliyor, yapmadıklarını yapmış gibi gösteriyor. Bunları hedef kişiye izlettiklerinde hedef kişi bile şaşırıyor, sapıtıyor! ‘’ Ben bunu ne zaman yaptım! Ben bunu ne zaman söyledim! Hiç hatırlamıyorum! Acaba ben şizofren hastası mıyım, acaba ben ikiz karakterli birisi miyim ve diğer karakterimi neden hatırlamıyorum ‘’ diye kişi aklını oynatacak hale geliyor!
Şehirlerin, caddelerin, sokakların, iş hanlarının, yolların, arabaların, uçakların, gemilerin her tarafı kameralar ile donatılmış! Bu nasıl bir dünyadır! Bu nasıl hayattır! Gerekçe ne? Hırsızlığı, cinayeti , kazayı önleyeceğiz. Suikastların önüne geçeceğiz! Başaramazsak hırsızları, katilleri yasaklayacağız! Hadi be! Bu dünyada hırsızlık, cinayet, psikopatlık, sadistlik artmadı mı? Bu iğrenç suçları işleyenler nerede? Hapishanede mi tutuyorsunuz? Kefaletini ödeyen dışarı mı çıkıyor? İki de bir seçim propagandaları için mahkumlara af mı getiriliyor? Böyle suçları alışkanlık haline getirenler hapishanelerden bile yapacaklarını yapıyorlar mı?
Şimdi yaşamayan büyüklerimiz daha evlere telefonlar, televizyonlar girmeden, daha bilgisayarlar icat edilmeden, cep telefonları ve İnternet henüz bilinmezken bize söylerlerdi.’’ Oğlum gözünün gördüğüne bile inanma! Bir gözünün gördüğüne, bir de öbür gözünle bak ‘’derlerdi. Doğru söylüyorlarmış! Bunu bize dedikodulara kulak asmamız için dış görünüşlere göre karar vermememiz için söylerlerdi.
En önemlisi hukuk fakültelerindeki eğitim sistemi kökünden değiştirilmedir. Yargı sistemi kökünden değiştirilmelidir. Polislik, emniyet hizmetleri (Artık hizmet olmaktan çıktı, kimin ensesine ne zaman ineceği belli olmayan kılıç haline geldi!) kökünden değiştirilmelidir!
Siber saldırı, siber savaşlar diye yeni bir savaşla bizler meşgul edilirken, hedef seçilen insanlar, uyduruk suçlamalarla hapishanelerde çürütülüyor veya intihara sevk ediliyor!
Vicdan, Allah korkusu, merhamet sıfır düzeyde! Varsa yoksa baş örtüsü, türban, camide içki içtiler, öpüştüler, ezan, minare, cami yaparız, İslam coğrafyası masalları ile kafalar ütülenirken bir çoğumuz unutmuşuz ki; bu dünyadaki en önemli ibadet, sevmektir, vicdanını kaybetmemektir, Allah’tan korkmaktır, ruhunu şeytana satmamaktır, hırslarının esiri olmamaktır, insanların dinlerini ve inançlarını siyasi ve bürokratik menfaatlerin için kullanmamaktır. Camide ataist de olsa hiç kimse öpüşmez, içki içmez. Orası meyhane değil, aşk yuvası özel pansiyon da, garsoniyer de değil! İçki içmek, öpüşmek için sayısız mekanlar mevcut iken kişi seçe seçe camiyi mi tercih edecek! Bir insan hakkında böyle masallar uydurulmasını siyasi tarih, dinler tarihi, insanlık tarihi asla affetmeyecektir!
Sahte CD’ler üretiyorsun, gizli kamera kayıtları ile kişinin ve kişinin karısının, annesinin, kızının yatak odasını, banyosunu, tuvaletini görüntülüyorsun, gizli ve yalancı tanıklar görevlendiriyorsun ve kahramanları hain terörist olarak içeri attırıyorsun, hain teröristleri de dünya barış ödülüne aday gösterilecek hale getiriyorsun! Günde beş değil, kırk beş vakit namaz kılsan, yılda otuz gün değil 366 gün oruç tutsan, çalarak kazandığının kırkta birisini değil yüzde doksanını zekat olarak versen, yılda bir değil on defa hacca gitsen, Kabe’nin yanında her hafta kırk takla atıp Ya Allah diye çığlıklar atsan, Yaratan İlahi Kudret senin ne mal olduğunu görmüyor mu?’’ Delikanlı ciğerimi ye!’’ derlerdi eski kabadayılar! Yani dürüst ol, mert ol, insan ol ondan sonra sana karşı boynum kıldan ince olsun, ondan sonra seni seveyim ve sayayım, ondan sonra her türlü nazını, kaprisini çekeyim anlamında bir söz! Ciğerimizi değil, beynimizi yediler, ruhumuzu kemirdiler, yetmedi çocuklarımızın kalplerini, ruhlarını, yüreklerini aç sıçanlar, azgın fareler gibi kemirmeye başladılar ve bir tane delikanlı yoktu içlerinde!
Müsaadelerinizle bu konuyu eşelemeye devam edeceğiz.